İyisiyle Kötüsüyle: Hogwarts Legacy İncelemesi

Eylül 2020’de ilk duyurulduğundan bugüne heyecanla beklenen Hogwarts Legacy, gerek kitapları okurken ve gerek filmleri izlerken “Vay canına, keşke böyle bir dünyada yaşasaydım” diyen Potterhead’leri genel olarak memnun eden bir yapım olarak kütüphanemizde yerini almış bulunmakta.

Açık dünyasının genişliği, karakterlerin çeşitliliği ve Harry Potter evrenine sadakati beğenilen yapım, yayınlanmasının üzerinden geçen iki hafta içerisinde tam 12 milyon kopya satarak 2023’ün en popüler oyunlarından biri olmaya şimdiden hak kazandı.

  • Peki 12 milyon satış, 12 milyon memnun oyuncu demek midir? 
  • Çocukluğumuzda bizi içine alan o büyülü dünyadan yetişkin bireyler olarak aynı tadı alabilir miyiz?
  • Harry Potter markası, tek başına bir oyunu en iyiler arasına taşımaya yeterli mi?

İşte iyisiyle kötüsüyle bana en nostaljik 70 saatimi yaşatan Hogwarts Legacy’e gelin bir göz atalım. (Küçük bir not: Yazıda oyunun hikayesi ile alakalı sadece ufak bir kısımda spoiler vardır. Bu bölüme gelmeden de uyarısını koyduk.)

Harry Potter Evreni ve Açık Dünya

Öncelikle oyunda kitaplardan alışık olduğumuz hikayeyi ve karakterleri görmeyi bekleyenlere üzücü bir haberim var: Bu bildiğimiz bir Harry Potter macerası değil. Bilakis bu kez aynı büyülü dünyada, Hogwarts’ın görkemli koridorlarında, Hogsmeade’in sıcak atmosferinde ve aynı ürpertici karanlık ormanlarda ancak bütünüyle farklı bir macera yaşayan kişi bizzat biziz. 

Fakat bu, oyundan kitaplarla ve filmlerle aynı tadı alamayacağımız anlamına gelmiyor. Genel olarak oyunun markaya sadakati oldukça yüksek, kurgulanan dünya yine aşina olduğumuz pek çok element içeriyor ve bu bakımdan gerçekten oldukça iyi bir iş çıkarılmış görünüyor. 

Hogwarts’ın iç tasarımı adeta birebir filmlerden alınmış gibi. Konuşan tablolar, göz alıcı heykeller ve ortalıkta dolaşan hayaletler ile zenginleştirilen iç mekân tasarımı kesinlikle hayal kırıklığına uğratmadı. Renk paletleri ve ortaçağ desenleri ile Hogwarts kalesi, özellikle hikayenin günümüzden 100 yıl önce geçtiğini düşünürsek, oldukça iyi tasarlanmış. Klasik bir İngiliz yatılı okulunun rustik havasını koruyan kalede bu dünyanın göremediğimiz yüzünü anlatarak bize daha bütüncül bir deneyim yaşatan çok ince detaylar düşünülmüş: Örneğin geçmiş savaşlara, efsanelere, geçmişte yaşamış büyük büyücülere ve önemli isyanlara dair pek çok eser Hogwarts’ın koridorlarında sergilenmekte. Bu da kurulan dünyanın inandırıcılığını önemli ölçüde arttırıyor ve size nasıl bugün Birinci Dünya Savaşı’na, Büyük Buhran’a ve daha birçok tarihi olaya aşinaysanız o dönemde yaşanan goblin isyanlarına, trol savaşlarına ve karanlık güçlerin yükselişine de o denli aşina olduğunuzu hissettiriyor. 

Hogwarts-legacy-mooncalf

Hogwarts’ın dışında kalan mekânlar da benzer şekilde yaşanan dünyayı gerçekçi kılan pek çok detayla dolu. Hogsmeade’e orijinal seriden çok daha fazla önem ve detay atfeden Hogwarts Legacy, bu küçük kasabayı yalnızca birer kaymak birası içilen bir dinlenme tesisinden alıp gerçek bir işlevi olan, öğrencilerin alışveriş yaptığı, saçını kestirdiği, insanların gündelik hayatlarını sürdürdüğü bir çarşıya dönüştürmüş. Aslında bakarsanız, Diagon Alley’in canlılığını ve işlevini Hogsmeade’e taşımış demek tamamen doğru olur. Ollivander’ın Asa Dükkânı gibi tanıdık işletmelerin varlığı da bu kanımızı destekler nitelikte. 

Bunun yanı sıra Hogwarts Legacy, Hogwarts Büyücülük Okulu’yla sınırlı kalmıyor. Hogwarts’ın bulunduğu arazinin çevresinde pek çok kasaba, antik harabeler, kaleler, ormanlar ve hatta uçsuz bir sahilin bulunduğu geniş bir evreni de keşfetme şansı sunuyor. Irondale, Aranshire ve Marunweem Lake gibi 10’dan fazla kentin yer aldığı açık dünyada her kent bize yeni dükkânlar, yan görevler ve genel olarak yeni bir atmosfer sağlamakta. Kentlerin tasarımı, çiftlikler, tarlalar, en fazla iki katlı eski İngiliz köy evleri ve evlerin pencerelerinden uzanan çamaşır askıları gerçekten bu kentlerde insanların yaşadığı, günlük işlerini idame ettirdikleri izlenimini uyandırıyor. Kentlerin dışında, ormanların derinliklerinde ise haydut kampları, bulmacalar ve gizli tüneller yer alıyor ve sizi (en azından başlangıçta) oldukça meşgul tutuyor. RDR2 gibi rastgele biriyle konuşurken birden beklenmedik maceralara sizi sürükleyerek şaşırtmasa da açık dünyanın başarısız olduğunu söylemek haksızlık olur. 

Evet, iyisinden söz ettik sıra kötüsüne değinmekte: Hogwarts Legacy’de ileride hikaye ve mekanikler kısmında yeniden karşımıza çıkacak olan çok büyük bir kendini tekrarlama sorunu mevcut ve bu bir süre sonra bu gepgeniş, türlü türlü mekaniklerle dolu açık dünyada hep aynı şeyi yapıp durduğunuz hissiyatını uyandırıyor. Açık dünyanın genişliği oldukça iyi, ancak bu genişliğin içini dolduran mekanizmalar pek çeşitli değil. Oyuna ilk başladığınızda “Vayy burada bu mu varmış” dediğiniz şeyler, 30. saatin sonunda artık “Yine mi bunu yapacağız”a dönüşebiliyor. Örnek vermek gerekirse Merlin Trial bulmacaları, başlangıçta çok zekice tasarlanmış görünse de aynı bulmacayı onuncu kez yaptığınızda artık o kadar ilgi çekici gelmeyebiliyor. Bir süre sonra bazı şeyleri keyif aldığınız için değil, yalnızca oyunu tamamlamak ya da başarım kazanmak için yapmaya başladığınızı fark ediyorsunuz. 

Yine de en ucuz sinemada iki saatlik bir filmi şu an 150 liradan aşağı izleyemediğimizi düşünürsek minimum 30 saatlik bir eğlence bu fiyata değer derim. 

Özetlemek gerekirse Hogwarts Legacy, sizi içine çekmeyi çok iyi başaran ancak içeride tutmak konusunda o kadar da başarılı olamayan bir yapıt. Oyunu satın alan oyuncuların yalnızca %25’inin sonuna kadar tamamladığına dair veriler de bunu doğrular nitelikte.

Oyundaki Karakter Çeşitliliği

Hogwarts Legacy’ye daha başlamadan, karakter yaratma ekranında dahi dikkatinizi çekecek bir konu var: Çeşitlilik. Farklı ırklara ve cinsel kimliklere yer verme oranı sıfıra yakın diyebileceğimiz Harry Potter evrenine kıyasla Hogwarts Legacy, çeşitliliği adeta bir araç değil amaç edinmiş görünüyor. 

Hogwarts Legacy karakter yaratma ekranında yüz şekli, ağız-burun yapısı, kaşlar ve yara izleri gibi detaylarda (çok da ince olmayan) bir işçilik yaparak kendinize veya hayalinizdeki karaktere benzeyen bir karakter yaratmanıza olanak tanıyor. Yine bir o kadar geniş saç rengi ve ten rengi skalası da Hogwarts Legacy’de ister simasını birebir yaratmak isteyenlere ve ister yaratıcılığını konuşturmayı sevenlere hitap ediyor.

Şimdi diyebilirsiniz ki “Ee, zaten pek çok oyun buna olanak tanıyor”. Evet, haklısınız, taaa Kral Oyun zamanlarından beri pek çok oyunda saç ve ten rengi konusunda pek çok seçenek sunulmakta. Ancak Hogwarts Legacy, öz ifade imkânını bir tık ileriye taşıyarak cinsiyet rolleriyle sınırlı kalmayan bir seleksiyon sunmakta. Örneğin çoğu oyunda erkek bir karakter yaratırken göremeyeceğiniz “feminen” saç modellerini burada karakterinizin cinsiyetine bakmaksızın kullanabiliyorsunuz. Hatta karakterinizin cinsiyeti, oyunda seçtiğiniz en ama en son şey. Bu bakımdan Hogwarts Legacy, toplumsal cinsiyet algılarına kafa tutan bir karakter menüsü ile karşımıza çıkıyor. Karakterimizi seçerken “erkek veya kadın” olarak değil “cadı veya büyücü” olarak seçmemizde bu yönde ince ama çok etkili bir detay olmuş. Benzer şekilde karakterimizin sesini ayarlarken de “kadın ya da erkek” sesi değil yalnızca Ses 1 ve Ses 2 arasında seçim yapabiliyoruz. Yani karakterinizin görüntüsü ile sesi “uyumlu” olmak zorunda değil. Tamamen maskülen görünürken feminen bir ses, ya da tam tersi seçim yapmak mümkün. 

Hogwarts-Legacy-karakter-özelleştirme

Çeşitlilik temasını yalnızca kendi karakterimizde değil, oyundaki pek çok diğer karakterde de görmekteyiz. Üstelik bu çeşitlilik yalnızca NPC’ler ile sınırlı değil. Etkileşime geçtiğimiz ve beraber bizzat maceralara atıldığımız karakterlerde de etnik çeşitliliğe büyük önem verilmiş. Bunun en iyi örneklerinden biri, sınıf arkadaşımız Natsai Onai ve annesi Profesör Mudiwa Onai olsa gerek. Uganda’dan gelen Onai ailesi, yalnızca yüzeysel olarak, çeşitlilik olsun diye oyuna dahil edilen bir aile değil. Ailenin geçmişine, Hogwarts’a geliş sebebine ve becerilerine dair pek çok şey öğrendiğimiz için bize diğer karakterlerden çok daha yakın geliyorlar. Hatta yeri geliyor beraber maceralara dahi çıkıyoruz. Benzer şekilde Profesör Moon, Profesör Ronan ve Madam Kogawa gibi pek çok farklı etnik kimliklerden karakterle çok yakın bağlar kurarak ana karakterlerin genelde İngiliz-Amerikan asıllı beyazlar olduğu klasik oyunların çeşitlilik bakımından çok çok ötesine geçiyoruz. Daha da güzeli bu çeşitlilik ırksal klişelerle katledilmemiş durumda. Kimse Natsai’ye “Sizin orada aslan var mı?” diye sormuyor, Profesör Moon’a suşi ikram etmiyor, Profesör Shah’ın Bollywood dansları yapmasını beklemiyor. Bu bakımdan Hogwarts Legacy, sözde değil gerçek bir çeşitlilik sunuyor. 

Hogwarts Legacy, yalnızca ırkı değil cinsel kimlik ve toplumsal cinsiyet temasını da çok iyi yansıtan oyunlardan biri. Oyundaki tatlı mı tatlı koruyucumuz Sirona Ryan, Harry Potter franchise’ında yer alan ilk trans karakter. Dosta güven düşmana korku salan Sirona, Three Broomsticks’te kaymak birası içerken karşılaşabileceğimiz güvenilir bir yüz ve Hogsmeade’in en saygı duyulan isimlerinden biri. Oldukça sade görünümüyle Sirona; yine abartılı makyaj ve tam uydurulamamış maskülen-feminen karışımı, gerçek dışı bir dış görünüş gibi Hollywood klişelerinden uzak durarak oldukça gerçekçi ve başarılı bir kimlik temsili sunuyor. Benzer şekilde oyunda birçok karakterden İngilizce’de cinsiyetsiz bir hitabet yöntemi olan “they/them” olarak söz edilmesi ve eşcinsel karakterlerin varlığı ile bu temsil daha da zenginleştirilerek yalnızca yüzeysel olmadığı vurgulanıyor.

hogwarts-legacy-karakterler

Ancak bu temsil, Potterhead’ler arasında bir bölünmeye de yol açmış durumda. Bir yandan eski bir dünyanın modernleştirilmesini kutlayanlar varken diğer yanda 1800’ler İngilteresi’nde geçen bir oyunda bu tarz bir normalleştirmenin tarihsel olarak gerçekçi olmadığını savunanlar mevcut. J. K. Rowling’in yakın zamanda yapmış olduğu bazı transfobik yorumların da yeniden gündeme gelmesine zemin hazırlayan bu durum, Portkey’in Harry Potter evrenine gösterdiği sadakatin de bir sınırı olduğunu ve orijinal seri ile Hogwarts Legacy arasındaki ideolojik farklılığın devasa boyutlarını gösteriyor.

Hogwarts Legacy’nin Hikayesi

Hogwarts Legacy’nin hikayesi, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na kabul edilmemiz ile başlıyor. Elbette her ana karakter gibi bizim de eşsiz bir özelliğimiz var: Okula 5. sınıftan başlıyoruz. Oyunda bunun nedenine çok değinilmese de düşündüğümüzde gameplay açısından çok mantıklı, çünkü tehlikeli maceralara atılabilecek yaştayız ancak transfer olarak geldiğimiz için Hogwarts’da öğretilen pek çok temel büyüyü henüz bilmiyoruz. Profesörlerin yeni gelen öğrenciyi diğerleriyle aynı düzeye getirmek için verdiği ek ödevler ve hızlı dersler de bu sayede birer tutorial görevi görüyor. 

Yazının bu kısmında spoiler bulunmamaktadır. Spoiler yemek istemezseniz lütfen aşağıdaki 3 paragrafı atlayın.

Hogwarts Legacy, Profesör Fig’in bizi Hogwarts’a götürmek üzere şehir merkezinden almasıyla başlıyor. Thestrial’lerin çektiği bir at arabasına eşyalarımız yüklenerek yola çıkıyor ve göğe doğru yükseliyoruz. Ancak tabii ki ana karakter olduğumuz için başımıza bir şey gelmeden okula varmamız mucize olurdu öyle değil mi? Tabii ki durum böyle olmuyor ve yolda gözleri kıpkırmızı, öfkeli mi öfkeli bir ejderhanın saldırısına uğruyoruz. Saldırı sırasında Profesör Fig’in eşinin ona hatıra bıraktığı bir kapsül (ve aslında dokunanı başka bir yere ışınlayan bir anahtar) sayesinde son anda canımızı kurtarıyor ve bu esnada çok önemli bir şey keşfediyoruz: Ana karakterimiz, “kadim büyü” denen özel bir büyünün izlerini görebilmekte ve sonradan öğreneceğimiz üzere bu büyüyü kullanabilmekte.

Ana hikaye, genel olarak bu gücün etrafında yönleniyor. Kadim büyünün muhafaza edilmesi ve gözlerden ırak olması son derece önemli bir mesele çünkü yanlış ellere geçerse bu büyü, tüm büyücülük dünyasının sonunu getirebilecek güçte. Bu yüzden yüzyıllar önce Hogwarts’ın müdürü, bilge büyücü Percival Rackham ve diğer 3 profesörün, zamanında  bu büyünün yalnızca onu koruyacak ve doğru kullanacak kişilerin eline geçmesini sağlamak amacıyla 4 zorlu sınav hazırladığını öğreniyoruz. Ana görevimizin büyük bir kısmını bu görevler oluşturmakta. 

Ancak bu büyünün farkında olan ve onu kendi amaçları için kullanmak isteyen biri daha var: Ranrok. Büyücüleri yüzyıllardır azılı düşmanı olarak gören goblin türünün bir ferdi olan Ranrok, karanlık büyücü Victor Rookwood ile işbirliği yaparak bu gücü ele geçirmenin ve büyücülerin goblinlerden yüzyıllardır esirgediği büyü gücünü nihayet kendi ırkı için erişilebilir kılmanın peşindedir. Profesörlerin sınavlarının dışında kalan hikaye çoğunlukla Ranrok ve müritleri ile olan mücadelemiz ve Ranrok’un izini takip ederek başarıya ulaşmaması için yaptıklarımız etrafında ilerliyor. Bu esnada Hogwarts’ın geçmişine ve bu dört profesör ile geçmişte tıpkı bizim gibi 5. sınıftan transfer olan Isidora Morganach arasında yaşananlara dair pek çok şey öğrenecek, bu bilgiler ışığında Ranrok ve müritlerini durdurmak için mücadele edeceğiz. 

Bu kısımdan sonra spoiler yok.

Hikayede aslında baktığımızda Harry Potter ile oldukça fazla parallelik görmekteyiz: Özel güçleri olan bir ana karakter, büyücülük dünyasını tehdit eden bir kötü gücün yükselişi, bu gücü yenmekte bize yardımcı olacak arkadaşlıklar ve nihayetinde büyük bir savaş. Bu açıdan bakıldığında ortalama bir Potterhead için ilgi çekici bir hikayesi var diyebilirim. Ancak hikayede yine bir süre sonra çok fazla tekrara giriyoruz. Mekanlar, olay örgüsü ve savaş/bulmaca mekanikleri aynı gelmeye başlıyor ve sonrasında yaşanacakları tahmin etmek çok zor olmuyor. Bu bakımdan son derece klasik ve sürprizsiz bir kahramanlık öyküsü olduğunu söylemek mümkün. Oyun, hepimizde nostaljik duygular uyandıran bu büyülü dünyada geçmeseydi hikayeden etkilenir miydik? Muhtemelen hayır. Kendi evreninde son derece anlamlı ve heyecanlı görünen bu hikaye, diğer oyunlarla karşılaştırıldığında biraz vasat kalıyor. Oyuncuların çoğunlukla hikâyeyi tamamlamaması da bundan olsa gerek. 

Minding Your Own Business-hogwarts-legacy-görevi-returnsifir

Oyunda size tanınan – ya da tanınıyor gibi görünen – pek çok seçenek olsa da aslında bu seçeneklerden hangisini seçtiğiniz gidişatı ve sonucu pek değiştirmiyor. İster herkese iyilik yapan minnoş bir Hufflepuff, ister Avada Kedavra gibi lanetli büyüleri ağzından düşürmeyen korkunç bir Slytherin olun, yaptığınız seçimler oyunun oynanışına pek etki etmiyor. Oyunda nihayetinde vermeniz gereken tek bir büyük karar var, ancak bu kararın sonucunda elde edeceğiniz iki farklı son dahi aslında olması gerektiği kadar farklı sonlar değil. Burada oyuncuya hiç tercih hakkı verilmemesi mi yoksa tercih hakkı veriyor gibi görünüp yine aynı sonra zorlanması mı daha kötü o tartışılır tabii. Ama dürüst olmak gerekirse oyunda iyi ya da kötü arasındaki tercih farkları tamamen göstermelik diyebiliriz.

Özetle Hogwarts Legacy’nin muhteşem hikayesiyle öne çıkan bir oyun olduğunu söyleyemeyiz. Ortalama bir “şehre bir yabancı gelir ve dünyayı kurtarır” hikayesinin büyülü bir evrene uyarlanmasından öteye ne yazık ki gidilememiş. Bu oyunu kötü bir oyun yapar mı? Bence hayır. Ancak hikaye potansiyelinin büyük ölçüde boşa gitmesi yine de üzücü.

Oyunun Mekanikleri

Daha önce kısaca değindiğimiz gibi oyun, başta çok ilgi çeken pek çok mekanik sunuyor. Ana hikayenin yanı sıra çok çeşitli yan görevler, bulmacalar, gizli mağaralar, tüneller, ve keşfedilecek devasa bir haritası ile Hogwarts Legacy, bir süre sizi etkisi altına almayı ve meşgul tutmayı başarıyor. 

Oyun mekaniklerini daha kolay bir inceleme açısından dörde ayırabiliriz: Hikaye mekanikleri, bulmaca mekanikleri, ödül mekanikleri ve savaş (combat) mekanikleri

Hikaye mekanikleri daha önce de bahsettiğimiz gibi başlangıçta çok ilgi çekici gelse de bir süre sonra bu ilgiyi üzerinde tutmakta zorlanıyor. Hikayede ilerleme kaydetsek de hep aynı mekanlarda, hep aynı düşmanlarla savaşıyor ve yaptığımız tüm seçimlere rağmen hep aynı sonuca ulaşıyoruz. Öte yandan ana hikayenin bu monotonluğu, yan görevlerin etkisiyle yer yer biraz kırılabiliyor. Bazı klasik “oradan bunu topla, buradan bunu getir” tarzı, ayak-işi diyebileceğimiz yan görevler elbette yok değil, fakat son derece özgün yan görevlere de rastlayabiliyor ve hiç beklemediğimiz durumlara düşebiliyoruz. Yalnızca PlayStation üzerinde mevcut olan Minding Your Own Businessgörevini tamamlayanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. Yine de toplam 57 yan görev içerisinde yalnızca birinin bu kadar özgün olması üzücü. Bir süre sonra tüm yan görevler şuna dönüşüyor: Karakterle buluş, bir mağaraya/tünele gir, girdiğin yeri keşfet, düşmanlarla savaş, aradığın şeyi bul ve mağaradan çık. Bu tanıma uyan en az 10 adet yan görev vardır.  İlerleme amacımız farklı olsa da yaptığımız şeyin hep aynı olması bir süre sonra bıkkınlık hissi verebiliyor. 

Bulmaca mekanikleri ise genelde tekrarlayan Merlin Trial ve Ancient Magic Hotspot şeklinde ya da tek seferlik Depulso bulmacaları şeklinde karşımıza çıkabiliyor. Tek seferlik bulmacalar genelde bir koleksiyon parçasını ararken çözdüğümüz bulmacalardan oluşuyor ve sonunda bir şey elde ettiğimiz için harcadığımız zamana epey değiyor. Merlin Trial, başta benim çok ilgimi çeken ve açık dünyada, genelde uzak diyarlarda karşımıza çıkan bulmacalar. Bu bulmacalar genelde nispeten geniş bir alana yayılıyor ve belirli bir büyü yardımıyla bir şeyi döndürme (Flippendo), parçalama (Bombarda) ve yerini değiştirme (Depulso/Accio) şeklinde ve toplam 9 çeşit olarak karşımıza çıkıyor. Her bulmaca türü başlangıçta zorlayıcı ve keyifli gelse de tüm oyunda 95 Merlin Trial olduğunu düşünürsek bu, bir süre sonra aynı şeyi 10 kez yapacağımız anlamına geliyor. Yine bir tekrara düşme durumu burada söz konusu. Ancient Magic Hotspot mekanizmaları ise bence çok daha ilgi çekici. Genelde yıkılmış bir bina ya da kale içerisindeki üç kadim büyü noktasını bulmak üzerine kurulu olan bu bulmacalarda amaç aynı olsa da gidiş yolu çok farklı olabiliyor. Bu bulmacaların tek dezavantajı ise bazılarını süpürge yardımıyla kısa yoldan geçmenin mümkün olması. Normalde kalenin içinden, bulmacaları çözerek ilerleyip kalenin en tepesine çıkmanız gerekirken dışarıdan kolayca süpürgeyle çıkarak kadim büyü noktasına ulaşabiliyorsunuz. Genel olarak bulmacalar, özellikle tamamen savaş ağırlıklı oyun sevmeyen benim gibi oyuncular için ideal olmakla beraber çözüm yolunu tahmin etmeye başladığınızda verdiği keyif önemli ölçüde azalıyor. 

hogwarts-legacy-puzzle-1-returnsifir

Bu zamana kadar yazdığım her şeyde genelde hem iyi hem kötüye değindim ancak ödül mekaniklerine geldiğimizde bu durum biraz değişecek, çünkü ödül mekanikleri bana kalırsa tam bir fiyasko. Genelde sandıklar şeklinde karşımıza çıkan ödüller ve koleksiyon parçaları, tamamen rastgele dağıtılmış durumda. Bu yüzden yolda giderken rastgele karşınıza çıkan bir sandıktan harika itemler düşürebilirken trollerle savaşıp, bulmacalar çözüp, daracık yerlerden güç bela geçerek bulduğunuz sandıklardan vasat bir item çıkması mümkün. Bu da aslında bakarsanız o süreçte harcadığınız efor ve zamanın ödülünün layıkıyla verilmediğini hissettirerek sonraki görevler ve bulmacalar için heyecan  duymayı zorlaştırıyor.

Son olarak savaş mekanikleri, eğer benim gibi ortalama bir oyuncuysanız ve hikaye/koleksiyon ağırlıklı ilerlemeyi seviyorsanız sizi tatmin edecektir. Farklı kategorilerdeki (kırmızı, sarı, mor) büyüleri farklı kombinasyonlarda kullanarak savaşmak oldukça eğlenceli. Kadim büyü ve Protego gibi büyü listesinde yer almayan büyüleri de sayarsak toplam 11 savaş büyüsünün bulunduğu ve bu büyüleri çeşitli bitki ve büyülerle destekleyebildiğimiz Hogwarts Legacy, bu konuda beni memnun bırakmayı başardı. 

Fakat Dark Souls gibi çok daha zorlu mücadeleler arayan ve savaşı oyunun merkezine koymak isteyen bir oyuncu için oldukça sıkıcı kalacağını öngörmek de zor değil. Düşmanların ve her düşmanın kendine has saldırı türünün çeşitliliği bir süre sonra tükeniyor ve sıradan bir goblin kesmek ile dev bir trol devirmek arasındaki fark yok denecek kadar aza indirgeniyor. Büyüler arasında düşmanda bıraktığı etki açısından yine bir tutarsızlık mevcut. Yeri geliyor sözde “affedilmez” lanetler bile düşmanın canına bir tırnaktan yukarı etki etmiyor. 

Genel olarak Hogwarts Legacy’de savaş mekanizmalarından alacağınız keyif, oyundan beklentinize ve bir oyuncu olarak ustalık düzeyinize bağlı olarak hayli değişiklik gösterebiliyor.

Yaşadığım Buglar

Keyfini çıkardığınız dünyanın büyüsünü bu kadar anında öldürebilecek çok az, hatta tek bir şey var denebilir: Buglar

Her oyunda olduğu gibi Hogwarts Legacy de ne yazık ki bazı buglardan muzdarip. Bazıları yalnızca görüntüye etki ederken diğerleri oldukça kritik olabiliyor ve yeri geliyor saatlerce süren emeğinizin boşa çıkmasına sebep olabiliyor. Çevrimiçi platformlarda bu bugları alt etmenin yöntemleri paylaşılsa da genelde bu yöntemler daha çok bug çıkmadan önce alabileceğiniz önlemleri kapsadığı için bug’a yakalandığınızda geri dönüşü olmayabiliyor. 

PS5 üzerinde oynarken bizzat başıma gelen, başarım toplamayı seven biri olarak benim en çok canımı sıkan koleksiyon bugları. Oyunda toplayabileceğimiz 603 koleksiyon parçası bulunmakta ve bu koleksiyonları tamamlayarak elde edebileceğiniz Collector’s Edition adında bir başarım yer almakta. Ancak benim kadar şansızsanız 500 küsuruncu iteminizi toplarken bir anda koleksiyonunuza eklenmediğini fark edebilirsiniz. Evet, 150 Field Guide sayfasınının tamamını toplamışken koleksiyonunuz size “Hayır, 147 tane topladın” diyebilir ve geri dönüp tekrar toplamak istediğinizde sayfaların artık toplanabilir olmadığını görebilirsiniz. Bu bug’ın çözümü ise eski kayıtlı oyunlarınızdan birini geri yüklemek, fakat durumu benim gibi geç fark ettiyseniz bu sizin için 10+ saatlik bir kayıp anlamına gelebilir. 

Karşılaşabileceğiniz bir diğer bug ise haritada bazı yer ikonlarının, bulmacaların ya da görevlerin görünmemesi. Yine bir koleksiyonu tamamlamak için haritada gezinirken üzerinde herhangi bir işaret olmadığı için aradığınız parçanın üzerinden geçip gidebilirsiniz. 

Benim bizzat başıma gelmemiş olsa da oyuncuların genellikle karşılaştığı bazı buglar ise şöyle:

  • Oyunun donması ya da kapanması
  • Karakterlerin kaybolması ya da aksine, ekranınızda takılı kalması.
  • Görsel bozunmalar ve tekstür sorunları
  • (PS5 için) Koldaki titreşimin durmaması
  • Toplanan itemin menüde görünmemesi
  • Görev sırasında eşyalarla veya hayvanlarla etkileşime girememek
  • İhtiyaç odasında yamuk görünen ya da dev dekorlar
  • Merdivenlerin yok olması ve daha niceleri. 

Kimi bug’lar yalnızca göz zevkinizi bozarken kimi oyunun gidişatını etkileyebiliyor ve hatta hepten durdurabiliyor. Geçici çözümler arasında oyunu yeniden başlatmak, son kayıttan yeniden yüklemek, Floo Flame kullanarak başka bir mekana ışınlanmak ya da oyunu silip yeniden yüklemek yer alırken yeni gelen patchlerle beraber bu sorunların en yakın zamanda kalıcı olarak ortadan kalkacağını umuyoruz. 

hogwarts-legacy-inceleme-puani-returnsifir

Kısaca Oyunun Artıları

  • Harry Potter evrenine sadakati
  • Açık dünyasının genişliği

Kısaca Oyunun Eksileri

  • Tekrarlayan hikaye ve mekanizmalar
  • Kritik buglar

Genel olarak Hogwarts Legacy, kusursuz bir oyun değil. Kendi kulvarında ne kadar rekabetçi olduğu da tartışılır ancak biraz nostalji arayan, ortalama bir oyuncuyu memnun edecek düzeyde olduğunu düşünüyorum. Evet, yer yer tekrara girdiği doğru ancak o noktaya gelene kadar oynarken çok keyif aldım. Sonrasında kaybetse de iç ve dış mekanları keşfetmek, karakterleri tanımak ve mekaniklere hakim olmakla geçen yaklaşık 30-35 saatlik süreçte ilgimi çekmeyi başardı. Şu an “ay şöyle kötü, böyle vasat” desem bile 12 yaşındaki ağır Potterhead halimin yaşamayı hayal dahi edemeyeceği bu geniş dünyayı keşfetmek ve bu dünyada maceralara atılmak umarım benim kadar size de keyif verecektir. 

Hogwarts Legacy’nin Metacritic ortalamasına ve inceleme yorumlarını okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

Son olarak unutmadan: 

Muziplik tamamlandı. 

Nox.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sonraki Yazı

Dark and Darker Steam'den Kaldırıldı

 Ironmace’in geliştirdiği Dark and Darker oyunu özellikle yaptığı açık betaları ile oyuncuların oldukça beğenisini toplamıştı. Şimdi ise oyunun geliştiricisi kendi Twitter hesaplarından yaptıkları duyuruda Koreli bir oyun yayıncısı olan Nexon firmasından telif hak talebi(DMCA) ihtarı aldıklarını ve bu yüzden oyunun Steam’den kaldırıldığını söyledi. “Şu anda bu sorunu en iyi şekilde çözmek için hukuk ekibimizle birlikte […]

dark-and-darker-returnsifir

Benzer Yazılar

GDC 2023 Etkinliğinde Yapılan State of Unreal Sunumunun Detayları!

San Francisco’da düzenlenen GDC 2023(Game Developers Conference) 20 Mart’ta başlamıştı. Konferansın son günü ise bugün. Bu etkinlik sırasında oldukça güzel sunumlar yapıldı. Oyuncular için ise en güzel sunumlardan birisi ise Epic Games tarafından Unreal Engine 5 ile yapıldı. State of Unreal sunumunda yeni teknolojilerden bahsedilirken birçok oyundan da küçük kesitler gösterildi. İlk olarak Unreal Engine […]

Uzun Zamandır Beklenen Diablo IV Açık Betası Başlıyor!

Uzun yıllardır merakla beklenen Diablo 4 için beta geri sayımı başladı. Oyunu ön sipariş eden oyuncular için açık beta erken erişim sürümü 17 Mart-20 Mart tarihleri arasında oynanabilecek. Eğer oyunu almadıysanız ancak yine de betayı oynamak istiyorsanız 24 Mart tarihini beklemeniz gerekecek. 24-27 Mart tarihlerinde herkese açık bir beta olacak. Beta, oyunun giriş kısmını ve […]

Sevilerek Oynanan Roguelike Oyunu Hades PlayStation’a Geliyor!

2018’in Aralık ayında erken erişim olarak çıkan ve daha sonra 2020 yılında tam sürüme ulaşan Hades, son zamanların kuşkusuz en çok sevilen oyunları arasında. Son dönemlerde hem BAFTA’da hem Game Awards’da aldığı ödüllerle dikkat çeken oyun şu an sadece PC ve Nintendo Switch üzerinden oynanabiliyor. Son derece olumlu eleştiriler alan oyunun Metacritic puanı ise 93. […]