Assassin’s Creed Shadows İnceleme – Teppo’ya Karşı Katana

Uzun süredir beklenen ve birkaç kez ertelenen Assassin’s Creed serisinin yeni oyunu Assassin’s Creed Shadows nihayet 20 Mart’ta PC, PS5 ve Xbox için çıkış yapacak. Biz de oyunu erkenden oynayıp inceleme yazma fırsatı yakalayabildik. Ubisoft’un çalkantılı geçen günlerinin belirleyicisi olacak AC Shadows bekleneni bizce verdi mi? Satış ve beğeni rekorları kırarak Ubisoft’un son dönemlerdeki oyunlarını unutturabilecek mi? Hep beraber inceleyelim.

Önemli notlar: Yazıya geçmeden önce birkaç notumuz bulunuyor. Bu incelemede hikayeye dair bir spoiler bulunmamaktadır. Hikayeden genel hatları ile kısaca bahsedilmiştir. Sadece görev yapıları, kullanılan silahlar ve eşyalar ve açık dünyaya dair izlenimler barındıracaktır. Bunları da okumak istemiyor ve kendiniz keşfetmek istiyorsanız direkt olarak “Sonuç” alt başlığına atlayabilirsiniz. Tabii ki bu bir inceleme yazısı olduğu için belirtmeme gerek yok ancak bu yazı tamamen kendi görüşlerim ve oyun deneyimimi yansıtacak.

Oyunun 40. saatindeyim ve ana hikayeyi henüz bitirmedim çünkü inceleme yazacağım diye 10 günde tüm oyunu hızlıca ve atlayarak bitirmek istemedim. Bütün yan görevleri ve aktiviteleri yapmaya çalışıyorum. Bir yandan tam zamanlı işim olduğu için sadece akşamları ve hafta sonları oynayabildim. Ancak inceleme yazacak kadar oyunu oynadığımı düşünüyorum. Ayrıca oyunu tam anlamıyla bitirdikten sonra bu yazıya bir alt başlık daha ekleyerek son görüşlerimi ve puanımı da ekleyeceğim.

Oyunu oynadığım sistem ve ayarlar: Playstation 5 & Balanced & 40 FPS & 4K

naoe at üzerinde

Şunu söyleyerek artık inceleme yazısına giriş yapmak istiyorum. AC: Shadows son yıllarda oynadığım en keyifli Ubisoft oyunu oldu. (En azından 40 saat için.) Tabii ki yine klasik Ubisoft formüllerinin kullanıldığı yerler yer yer baydı ve tabii ki yine görev yapısı ve hikaye akışı olarak bunaldığım yerler oldu ama Star Wars Outlaws, Skull and Bones, Avatar vb. oyunlarını düşününce bunlardan bir kumaş daha kaliteli bir oyun çıkıyor karşımıza. Aslında Shadows’un AC serisinin ana oyunu olarak konumlandığını düşünürsek ve Ubisoft’un en önemsediği 2 seriden biri olduğunu düşünürsek bu, hiç de şaşırtıcı değil.

Son yıllarda Japon kültürüne, coğrafyasına ve tarihine olan ilgim oldukça arttı. (Umarım bu yıl oyunda ziyaret ettiğim kaleleri ve tapınakları da gidip canlı bir şekilde görebilirim.) Japonya’nın yaşam biçimi, mimarisi, tarihi ve uzak bir coğrafyada oluşunu düşününce bizim için merak uyandırıcı olduğu kesin. Hal böyle olunca Feodal Japonya’da geçen bir ürünü tüketmek zaten başlı başına heyecan verici oluyor.

Assassin’s Creed Shadows 1570’lerin Japonya’sında geçiyor. Edo döneminin öncesi ve Sengoku döneminin son zamanları diyebiliriz sanırım. Oyunumuz da bu dönemin en önemli figürlerinden olan 2 isim çevresinde geçiyor: Oda Nobunaga ve Akechi Mitsuhide. Oyun tabii ki 1570’lerde geçtiği için sadece kılıç ve yay dışında artık Japonya’da barutlu silahlar da var. Bunlara Teppo(tanegashima) adı veriliyor ve oyunda oldukça sık karşımıza çıkıyor. Avrupa’dan Japonya’ya Portekizlilerin getirdiği ve o dönemde biraz şüphe ile yaklaşılsa da sonradan oldukça yaygınlaşan bu barutlu silahlar savaşların şeklini de sonsuza dek değiştiriyor. Teppo’ya sahip düşmanlara katana ile dalmak ise kendimi adeta Blue Eye Samurai gibi hissettirdi 🙂

Bir Assassin Bir Samuray ile Feodal Japonya

Hikayeden sadece genel hatları ile bahsettikten sonra gelelim oyunun kendisine. Bu başlığa şunu söyleyerek başlamak istiyorum: Birden fazla karakterin zorunlu oynanabilir olduğu oyunlara her zaman daha şüpheli yaklaştım çünkü sürekli olarak farklı karakter dünyalarına girmek karakterle olan bağı ve sürükleyiciliği bana göre bir nebze öldürüyor. Hele ki açık dünya olan bir oyun söz konusu ise bu dengeyi çok daha iyi kurmak gerekiyor. Daha düz ve tek koridor hikaye anlatımlarında bunu çok iyi yapan oyunlar var zaten. Assassin’s Creed Shadows’da da 2 karakter üzerinden oyunu oynamak her ne kadar birbirlerini tamamlayıcı rol üstlense ve hikaye açısından da iyi gözükse de bana tam olarak uymadı. Oyunun da bunu bazı ana hikaye görevlerinde iyi dizayn etmediğini düşünüyorum.

naoe ve yasuke

Zaten bildiğiniz üzere 2 karakterimiz var: Naoe ve Yasuke. Oyunun ilk 15-20 saati(yan hikaye ve dünyayı keşfetmenize bağlı olarak belki daha da fazla) sadece Naoe ile oynuyoruz. Bu sekanslar oldukça güzel zaten. Oyunun başında sadece Naoe ile oynarken acaba Yasuke ile nerede oynayacağız diye düşünmeden duramadım. Ubisoft da burada bilinçli bir tercih yapmış gibi geldi ve sadece Naoe ile oynanması gereken sekansı kısa tutmamış. Bu da muhtemelen hem oyuna tek karakter üzerinden daha iyi alıştırmak hem de karaktere ısındırmak için yapılmış. Mantıklı da olmuş.

Naoe aslında bir Shinobi & Assassin. Bu da onu gizlilik, eagle vision ve tırmanma gibi alanlarda oldukça güçlü yapıyor. Tapınaklara ve kalelere sızıp gizlice düşmanları avlamak ve strateji yaparak ilerlemek çoğu AC oyununda olduğu gibi bunda da oldukça zevkli. Özellikle kalelerin Japonya’daki gerçek yapılar olduğunu düşünürsek buralarda dolaşmak başlı başına iyi zaten.

Gelelim Yasuke’ye. Siyahi bir samuray’ın Feodal Japonya’da ne işi var, böyle bir saçmalık olabilir mi diye oyunun ilk fragmanından sonra oyun dünyası çalkalanmıştı hatırlarsanız. Hatta Japonlar da tepki göstermişti. Burada bu woke mu değil mi tabii ki bu tartışmalara girmeyeceğim. Konudan uzak olanlar için sadece bu neden gündem oldu diye hatırlatmak istiyorum.

Tarihi kayıtlara göre zaten Yasuke’nin gerçek bir kişi olduğu ve Oda Nobunaga’nın yanında olduğu biliniyor. Muhtemelen de Japonya’ya gelen ilk siyahi kişi. Buradaki konunun gündem olması ise şundan kaynaklanıyor; Yasuke’nin tarihi kayıtlara göre kesin olarak samuray olup olmadığı net değil. Bazı kaynaklar kendisinin Japonya’da bulunduğunu ve Oda öldükten sonra Japonya’dan sürüldüğünü söylüyor. Bazı kaynaklar ise bir samuray olarak savaşlara katıldığını söylüyor. Burada tepki çeken nokta ise böyle net olmayan bir konuda, gerçekte samuray olmayan birinin sırf siyahi temsil kaygısıyla oyuna konması ve hatta ana karakter olması. Japon kültüründe hikayesi ile birçok ünlü samuray varken böyle bir tercih tepki görmüştü. Bunun yerine Yasuke’yi oyuna yine koyabilirler ve bir yan karakter olarak görev dizisi ekleyebilirlerdi belki de.

Oyunun belli bir aşamasından sonra ana hikaye gereği Naoe ve Yasuke’nin yolları kesişiyor. Bu noktadan sonra Yasuke oynanabilir bir karakter olarak açılıyor. Naoe ve Yasuke’nin geçmişini öğrenebileceğimiz kendilerine has görevler mevcut. Bunlarla birlikte karakterlerin geçmişine daha iyi hakim olabiliyoruz. Yasuke oyunda bir samuray olduğu için daha farklı silahlar kullanabilir ve daha farklı yetenekleri mevcut. Naoe ise bir assassin olduğu için kendine has yetenek ağacı mevcut.

Bu noktada hem ana hikayede hem de açık dünyada tamamlanması gereken bazı görevlerde oyun sizden spesifik bir karakter istiyor. Yani bir ana görevin alt görevinde Yasuke olmak zorunluyken, bir kaleyi keşfedip tamamlamak için ise Naoe olmanız gerekiyor. Bu, bazı kofun ve tapınaklar için de geçerli. Her iki karakterin farklı yetenekleri ve oynanış biçimleri olduğu için karakter geçişlerinde başta biraz bocalasanız da sonradan her şey daha iyi oturuyor. Ben genelde Naoe ile oynamadım çünkü daha atik ve tırmanm odaklı olduğu için oynanışı daha hoşuma gitti. Yasuke biraz hantal olsa da kullandığı silahlar ve güç anlamında bazı savaşlarda sizi son derece rahatlatabiliyor.

En başta dediğim gibi sürekli karakter geçişi hikaye ve karakter bağına bana göre zarar verse de oynanış çeşitliliği bakımından 2 karakter olması iyi bir seçenek sunabilir. Bu noktada oyunun tüm ana görev ve yan görevlerle klasik bir Ubisoft işi olduğunu(100+ saat) düşünürsek 2 karakter ile oynamak sizi sıkmadan daha uzun süre götürebilir. Ayrıca bu 2 karakterin geçmişinden dolayı bazı ana görevlerde bir seçim yapmanız gerekebiliyor. (Birisini öldürme ya da bağışlama vb. gibi)

Görev ve Hikaye Akışındaki Problemler

Hikaye ve görev dizaynı açısından klasik bir Ubisoft oyunu demiştim. Yine bir ton görev arasında kaybolduğumuz çok an oluyor yani üzerimize birçok yan görev, aktivite vb. yığılıyor.(Harita büyüklüğünü ve aktivite sayısını düşünürsek önceki oyunlara göre nispeten daha iyi.) Burada ben en çok ana görevlerde bunaldım diyebilirim. Oyunda öldürmemiz gereken ana hedefler var ve bu ana hedeflerin konumunu bulmak o kadar kolay değil. Öldürmemiz gereken her kişiyi bulmak için en az 3 ya da 4 tane ana görev yapıyoruz ve sonrasında hedefin lokasyonu açığa çıkıyor gibi düşünebilirsiniz. Bu, aslında birkaç kez yapıldığında iyi hissettiriyor ancak bunu 5-6 kezden fazla yapınca artık biraz sanki aynı şeyleri yapıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Bazı görevler daha farklı kurguda olsa da temelde amaç-sonuç aynı gibi oluyor yani tekrara düşüyor. Bu da beni ana görevlerden biraz soğuttu diyebilirim.

Tabii ki ana görevlerden tek soğuma sebebim görev yapılarının benzer olması değil. Bu görevlerdeki hikaye akışına da ısınamadım. Bazı ana görevlerde Naoe ya da Yasuke zorunluluğu var demiştim, işte bu geçiş hiç iyi hissettirmiyor. Mesela bir göreve gittiğinizde göreve başlamak için karakter değiştirmenizi isteyebiliyor. Diğer karakter bir anda yok oluyor. Sonrasında görevin son perdesinde diğer karakter bir anda sanki oradaki bir saman yığının içinden çıkmışçasına aramıza katılıyor. O an sizden düşmanlarla kimin savaşacağınızı seçmenizi istiyor ve siz bir karakteri seçtiğinizde yine diğer karakter bir anda yok oluyor. Bu akışa ve geçişe ne yazık ki ısınamadım.

Ana görevler dışında yan görevlerde birbirinden güzel hikayeler yok değil. Yan görev açısından oyun epey zengin. Yoldaşlarınızın yan görev serileri, şehirdeki insanların görev serileri vb. derken o tarafta zaten yine dolu bir dünya var. Bunların da takibini bir board üzerinden sağlıyorsunuz. En azından bu görevleri takip etme açısından kolaylık sağlamış.

ac shadows board

Bu alt başlıkta son değineceğim nokta ise vuruculuk ve akılda kalıcılık olacak. Hikayenin açılışı ve ilk saatleri merak uyandırıcı olsa da ilerleyen süreçte aynı tazelikte kalamadım. Oyunu daha bitirmediğim için son perdesindeki vuruculuğu nasıl olur şu an yorum yapamam ama oyunun yarısına geldiğim noktada biraz heyecanım kaçtı diyebilirim. Büyük bir epic fight ya da vurucu bir hikaye görevi çok olmadı. Ayrıca yan karakterlerin ve baş düşmanların da akılda kalıcılığı bana neredeyse yok gibi geldi. En azından bende durum böyle. O Ghost of Tsushima’daki gibi Masako, Shimura, Khotun Khan vb. karakterler kadar içime işlemedi diyebilirim. Bu biraz da hikayenin anlatış biçimi ve karşımızdaki düşmanlarla da ilgili.

Açık Dünya Nasıl Olmuş?

Oyunun bana göre en iyi yaptığı şeylerden birisi açık dünyası ve mekanların tasarımı. Tabii ki açık dünyasının da kusurları yok değil, bazı bölgelerin çok boş hissettirmesi ve NPC’lerin de biraz yapay hissettirmesi… Ayrıca abi bu çalıları kim tasarladı ya? Bu uzun çalılar yüzünden saklandığım ya da koştuğum bir yer içinde kendimi kaybediyorum. Karakterimi bazı noktalarda ciddi ciddi kaybettim. Özellikle ağaçlık alanların sık olduğu yerlerde gerçekten sinirlendiğim yerler oldu.

Bu problemlerin dışında açık dünyaya bayıldım diyebilirim. Grafik kalitesi olarak zaten oldukça iyi bence. 4K televizyonda PS5 balanced ayarlarda gayet iyi bir iş çıkıyor ortaya. Ayrıca mevsim değişikliği dinamiği de oyuna ayrı bir hava katmış, zaten tam bir kış ve sonbahar insanı olduğum için karlı ya da sonbahar renklerinde oynamak gayet iyi hissettirdi. Mevsim dinamikleri derken şuna da değinmeden geçemeyeceğim: Dualsense’e özel olarak Ubisoft bu sefer iyi dokunuşlar yapmış. Özellikle rüzgar, yağmur vb. gibi efektler oldukça iyi hissettiriyor, Dualsense hoparlörü ve titreşimleri de iyi bir şekilde ayarlanmış. Teppo ve yay kullanırken de RT’de oluşan tetik hissiyatı da oldukça keyifli. Birinci parti Sony oyunları dışında Dualsense’i iyi kullanan oyun sayısı az olunca beni ayrıca sevindirdi bu durum.

Oyunun haritasının göründüğüne göre daha büyük olduğunu söyleyebilirim sanırım. (Valhalla, Odyssey oyunlarına göre daha küçük) Tabii ki bu büyüklüğünün karşılığını içini doldurmakla yer yer veremiyor ama büyük çoğunlukla sizi karşılayan bir kofun, bir trail, bir Sumi-e, bir horse archery gibi aktivitelerle ile dünyayı doldurmayı kısmen başarmışlar. Viewpoint’ler ve düşman kampları da cabası zaten. Ubisoft buradaki harita eleştirilerini dikkate almış gibi göründü bana.

Bu kısımda bir de Hideout mekaniğinden bahsedeceğim. Yoldaşlarımızı yanımıza aldıkça onları Hideout’a gönderebiliyoruz ve gerektiği anlarda düşmanlarla savaşırken yanımıza desteğe çağırabiliyoruz. Bunun haricinde Hideout’u istediğiniz gibi tasarlayabiliyor ve görevlerden/sandıklardan bulduğunuz eşyalarla da özelleştirebiliyorsunuz. Sadece görsellik değil ufak da olsa size işlevsellik katıyor burası. Benim hideout’um biraz kedi ve köpek yuvası oldu ama çok da güzel oldu 🙂

Kaleleri ve tapınakları unutmadım tabii ki. Onu en sona sakladım. Oyundaki kalelere ve tapınaklara son derece özen göstermişler ve gerçeği ile çok benzer yapmışlar diyebilirim. Japon mimarisine düşkünlüğünüz varsa bu kale ve tapınaklara girdiğinizde Photo Mode’u da sürekli açacaksınız demek. Gerçekten güzel işler çıkarmışlar bu tarafta. Zaten haritada yabancı olmadığımız şehirler(Kyoto, Osaka vb.) ve Biwa Gölü vb. gibi birçok bildiğimiz yer var. Harita ve yerleşim olarak da bunlara baya uymuşlar. Himeji kalesi, Osaka kalesi, Azuchi kalesi vb. gibi birçok kale de sizi bekliyor olacak. Bu kalelerdeki görevleri yaparak kale içindeki değerli sandıkları loot’layabilirsiniz. Kalelerde gezerken yaşadığım bir sıkıntı şu oldu, bazen karakterin yatay ve dikeyde gidebileceği birden çok yer olunca istediğim yere inemedim/çıkamadım. Bu da düşmanların anlık olarak beni fark etmesine neden oldu. Bunu bir tek ben mi yaşadım bilmiyorum ama bu durumu ara sıra yaşadığımı belirtebilirim.

Gelelim yapay zeka‘ya, öyle artısı ya da eksisi var mı derseniz çok yok diyebilirim. Oyun ayarlarından stealth modu değiştirerek düşmanların sizi sadece yatayda değil dikey konumlarda da direkt olarak görmesini sağlayabiliyorsunuz. Eğer ekstra gerçekçilik ararsanız bu ayarı açabilirsiniz. Böylelikle kale çatılarında, kale duvarlarında vb. gezerken düşmanlar sizi daha rahat göreceğinden yapacağınız stratejiyi de ona göre değiştirmeniz gerekecektir. Bazı durumlarda yapay zekanın bug’landığı ya da saçma durumların yaşandığı anlar oluyor, bir örneğini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.

Oyunda yer alan deniz ve göl kıyısında konumlanan şehirlerle birlikte oldukça sık bir şekilde tekne de kullanabiliyorsunuz. Bu da ulaşmanız gereken yere gitmeniz için bir çeşitlilik sağlıyor. Bunun dışında zaten genelde atımızla ya da hızlı seyahat ile istediğimiz yere gidiyoruz. Kullandığımız at ile ilgili olarak ekstra farklı bir durum çok yok zaten. At üzerinde sadece yay ve kukri gibi uzaktan fırlatabildiğimiz silahlar kullanabiliyoruz, katana’yı çekip at üzerinde savaşamıyoruz yani. Bu da Ghost of Tsushima tarafında olup burada olmayan ufak bir farklılık.

Ghost of Tsushima ile Karşılaştırmak Doğru Mu?

AC Shadows’ı oynarken ister istemez Ghost of Tsushima ile karşılaştırdım. (Aralarında dönem olarak baktığımızda 300 yıl var sanırım.) Hatta Rise of Ronin ile de karşılaştırabilirsiniz ancak dönemleri ve kalite olarak Ghost of Tsushima ile karşılaştırmak daha doğru olacaktır bence. Ghost of Tsushima’daki hikaye anlatımı, ana karakter ve yan karakterler ve görevlerdeki akışı düşününce bana daha tam bir oyun deneyimi sunduğunu düşünüyorum. AC Shadows’un tabii ki daha iyi yaptığı işler var ancak total’e baktığım zaman eski zamanlarda geçen bir Japon oyunu oynamak istesem ilk durağım GoT olurdu. Ha şu da var, GoT biraz daha kurgusal karakterle ilerlerken AC Shadows direkt olarak tarihsel süreçlerdeki kişileri birebir işliyor. Tabii ki GoT tarafında örneğin, Khotun Khan’ı Kubilay Han gibi de düşünebilirsiniz ama yine de kurgusal bir karakter tabii ki. Bu yönden de biraz ayrışıyorlar. Ekstra olarak bir oyun Tsushima adasında geçerken bir oyun ana kıtadaki yerlerde geçtiği için daha tanıdık yerler var diyebiliriz sanırım.

AC Shadows’un zaten klasik AC oyunlarından miras aldığı şeylerin yanı sıra GoT’dan da esinlendiği şeyler olduğunu görebilirsiniz. Esinlenmesinde zaten bir problem yok bence çünkü GoT gerçekten çok başarılı işler yapmış ve ses getirmiş bir oyun neticede. Bu yüzden karşılaştırıp sonuca baktığımda GoT bir kumaş daha üstte bir oyun bana göre. Son olarak GoT’daki İki adasına benzer bir genişleme paketi olacak olan Claws of Awaji de 2025 sonlarına doğru oyuna eklenecek.

Sonuç

Oyunun hikaye akışı ve görev dizaynındaki sıkıntıları bir kenara bırakırsak grafikleri, tasarımları, dövüş mekanikleri ve harita/çevre olarak gerçeğe sadık kalması ile oldukça sağlam bir yapım. Ubisoft’un bazı eleştirilere kulak astığını da düşünürsek Assassin’s Creed Shadows yine iyi bir satış rakamına ulaşacaktır ve inceleme puanları da son Ubisoft oyunlarına göre daha iyi gelecektir diye düşünüyorum. Oyunu henüz tam anlamıyla bitirmediğim için bir puanlama yapmayacağım.

Oyun teknik anlamda ve hatasız bir oyun deneyimi anlamında iyi bir iş çıkarıyor gibi gözüküyor.(En azından PS5 için) Oyunu 2 kez ertelemelerinin nedenlerinden biri de bu bugları vb. temizlemekti muhtemelen. Bunun dışında son ertelemenin nedenlerinden birinin de Şubat ayında çıkacak olan Kingdom Come Deliverence 2, CIV 7, Avowed, Monster Hunter Wilds gibi oyunlardan da etkilenmemek için olabileceğini düşünüyorum.

Son olarak Japon kültürüne ilgiliyseniz oyunun bilgi veritabanı da oldukça detaylı ve bilgi verici. Bu noktada da bunları okuyarak da bayağı vakit geçirdim diyebilirim. Hem oyunun hikayesine daha da girmek hem de Japonya’ya dair ekstra bilgiler edinmek için çok güzel olmuş.

Son Söz

İncelemenin sonuna gelirken oyun hakkında sistem bilgileri vererek ve son sözü yazarak noktalayalım.

Playstation 5:

  • Performans modunda 2160p upscaled, 60 FPS.
  • Fidelity Mode’da 2160p upscaled, 30 FPS.
  • Balanced Mod’da 2160p upscaled, 40 FPS.

PC:

  • Minimum: i7 8700K, 16 GB RAM, GTX 1070.
  • Önerilen: i5 11600, 16 GB RAM, RTX 3060Ti.

Oyun PC’de Steam’de 56 Dolar, Epic Games Store’da ise 1749 TL fiyat etiketine sahipken PS Store’da 2799 TL ve Xbox’ta ise 2800 TL. Eğer oyunu Deluxe Edition olarak alırsanız Thrown to the Dogs bonus görevini ve gelecekte eklenecek DLC paketi olan Claws of Awaji’ye de sahip olabileceksiniz. Ekstra olarak oyun tamamen Steam Deck uyumlu da olacakmış.

Oyun fiyatlarının ülkemizde malum seviyede olduğunu düşünürsek bu fiyatlara değer mi derseniz içerik anlamında ve saat anlamında değebileceğini düşünüyorum. Ancak AC serisine ve Japon kültürüne de çok yakın değilseniz indirim bekleyebilirsiniz. Oyunda Türkçe çeviri de ne yazık ki bulunmuyor. Ubisoft gibi bir firmanın en azından ana serisi olan AC serisine Türkçe dil desteği getirmesi gerekirdi diye düşünüyorum. PC’de oynayacaklar yine yama ile oyunu yerelleştirebilir. Oyunun bu incelemesi 18 Mart’ta yayınlandı ve oyunu tam anlamıyla bitirdiğimde ek bir alt başlık daha ekleyerek puanlamasını da yapacağım. Şimdiden iyi oyunlar!

Assassin’lik samuraylık nereye kadar, biraz da sakince takılalım. Sizi Biwa gölünde rahatlatıcı bir gezintiyle uğurluyorum. Diğer incelemelerimiz için Oyun İnceleme kategorimize göz atabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Yazılar

Blizzard Oyuncu Kaybediyor Fazla Para Kazanıyor

Blizzard adı altında çıkıp da bilinmeyen oyun yoktur. Hal böyle olmasına rağmen bu firma son zamanlarda bazı hamleler üzerine pek çok eleştirinin hedefi olmuşlardı. Peki nasıl oluyor da bu Blizzard oyuncu kaybediyor fazla para kazanıyor? Blizzard Oyuncu Kaybediyor Fazla Para Kazanıyor ActivisionBlizzard’ın son kazanç raporu, şirketin geçen yıla göre gelirini ve karını artırmasıyla, mega yayıncı […]

Epic Games, Sony’nin Özel Oyunları için 200 Milyon Dolar Teklifte Bulunmuş

Bildiğimiz üzere Epic Games ve Apple arasındaki dava hala devam ediyor. Taraflar ateşli bir şekilde -bizce- saçma olan bir davanın peşinde sürüklenip gidiyor. Dava sürüyorken Epic Games de boş durmamış ve Fortnite ile kazandığı büyük paraları saçmaya çalışmış. Sızdırılan belgelere göre bahsi geçen platform, Sony’nin güzide birinci parti oyunlarını PC’ye getirtmek için 200 milyon dolar […]

IGN Çalışanlarından Yönetime Filistin Tepkisi

Oyun haberleri ile yakından tanıdığımız medya organı IGN, 15 Mayıs Cumartesi günü İsrail tarafından Filistin’e uygulanan şiddeti kınayan ve Filistin’e yardım gruplarına teşvik eden bir yazı yayımladı. Bu gönderinin arkasından ise tweet ile bu şiddetin son bulması ve destek çağrısı paylaşıldı. Ertesi gün ise hem yazı hem de gönderi sayfalardan kaldırıldı. IGN tarafından beklenen açıklama […]